15 Kasım 2013 Cuma

AHMET KAYA

onun kasetlerinin evimize ilk olarak ne zaman girdiğini hatırlamıyorum. ferdi özbeğen ve zeki müren’in plaklarının arasında, bıyıklı bir adamın ( el yazısı ile livaneli yazardı okuyamazdım) kasetinin hemen yanında gazete kupürlü bir bir kaset kapağının altında yazardı adı; ahmet kaya/ yorgun demokrat.. o kaseti ilk ne zaman dinlediğimi hatırlamıyorum ama ne zaman söylediğimi hatırlıyorum. ilkokul 4’deydim sanırım. öğretmen herkes bir şarkı ezberleyip gelecek demişti. bir gün sonra kara tahtanın önünde “karanlık yollardan geçtik zehir gibi sular içtik, bir yanımızda ölüm bir yanımızda yar sevdik” diyordum bacak kadar boyuma bakmadan. ortaokul yılları ile birlikte o güne kadar çıkardığı tüm kasetler, çekyatın atası sayılan o arkası kütüphaneli divanımın raflarındaydı artık. sesi de yalvar yakar tahtakale’den aldırtılan o ilk sony walkmenin kulaklığındaydı. an geliyor çiğdem çiçek şenleniyor iyimser bir gül oluyordum doruklara sevdalanırken.. söylemesi ayıp değil attila ilhan’ı can yücel’i ahmed arif’i sayesinde öğreniyordum. 16 yaşında üniversiteye başlarken yaşımdan büyük bilincimin mimarlarındandı. 90 lı yılların o baskıcı ortamında kulağıma eşit adil bir ülke olabileceğini fısıldıyordu o eşsiz sesi büyülü besteleriyle. 
92 yazında erdek’te kasetinin gelip gelmediğini her gün soruyordum erdek’in tek müzik dükkanına. geldiğini öğrendiğimde nasıl da koşmuş, aynı hızla da dönüp sabaha kadar ezberlemiştim o kuşe kağıtlı “dokunma yanarsın” albümünü. dershaneden çıktığımda soğuk bir akşam görmüştüm “tedirgin” albümünü de ve ilk defa cd’sini almıştım osmanbey’de. o yol bitmek bilmemiş gelir gelmez salona geçip o yeni çıkan manda kasa müzik setinde dinlemiştim defalarca. 
her albümünü nerede ne zaman aldığımı bilirim ve hala o şarkılar beni o ana götürür. metallica’dan michael jackson’lara, livaneli’lerden fikret kızılok’lara o dönem kimler varsa dinlediğim, hepsi uvertür oldular ahmet kaya’ya 
2000 yılında askere gittiğimde yanımda sadece yine onun sesi vardı. kendisi ise paris’teydi . faşizm sürgün etmişti onu. anadilinde şarkı söylemek istediği için konuştuğu dile de uzaktı artık. 
gece gündüz dinledim askerde. üniversite yıllarının sonunda -iki şey öğrendik diye- lumpen ve popülist bulduğum zamanların utancı ve pişmanlığı ile .. 
16 kasım sabahı döndüm askerden aynı gün öğleden sonra iş görüşmesine gittim halen çalıştığım kanala. geçmişimden bahsediyordum ki o kocaman televizyonda kırmızı son dakika yazısının altında okudum öldüğünü. tam 13 yıl önce bugün.. göğsüm daraldı yüreğim kanadı.. 
13 yıl geçti hala dinliyorum. bu yazıyı yazarken de altta çalıyor. şöyle diyor size..
“yani yetsin diyorum 
şarkılarınızı dağlarıma sürün diyorum 
uzatın ellerinizi diyorum 
uzatın tanışalım 
helallaşalım.

1 Temmuz 2013 Pazartesi

Medeni Yıldırım'a açık mektup


Çok bile yaşadın Medeni.. 18 yıl.. Bir de üniversite sınavına giriyormuşsun, İzmir’deki İstanbul’daki yaşıtların gibi. Bak nasıl da eşit değil mi? Yaramazlık yapmayıp çalışsaydın ya derslerine. Belki eğitimini almadığın sistemin sınavını verirdin.. Yaşıtların dersaneye giderken sen karakol inşaatına gidersen, yaşıtların ders isterken sen barış istersen, yaşıtların tarih okur sen tarih yazarsan böyle olur Medeni.. Çok bile yaşadın Medeni..
Ne derdin vardı karakolla medeni?  O karakollar senin atanı, babanı kaybedip yıllar sonra bir torba içinde kemiklerini mi verdiler annenin eline? Yoksa küçük kız kardeşin Ceylan’ı mı öldürdü o karakollardan atılan havanlar? Uğur’un cesedinden çıkan onlarca kurşunun o karakol mu deposu?
Dilini, ana dilini konuşabiliyor muydun bari? Bu kadar mı önemliydi dilin, özgürlüğün insan olman eşit olman.. Kimse ölmesin bundan sonra diye mi istemedin o karakolu?  Bak sen öldün Medeni.. O karakolun acılarını en çok sen çektin, kimse bi daha o acıları çekmesin diye mi sen öldün Medeni?  Barış olsun diye öldün savaşın hüküm sürdüğü topraklarda. Çok bile yaşadın Medeni, seni savaşarak ölmeye zorlayanlara inat barış için yürüdün ama yine öldün Medeni.. İsteyenin çok şey anlayacağı gözlerinle barışı anlatamadın Medeni, ne sen anlatabildin karakol duvarlarına ne cesedin anlatabildi arkandan konuşan leş kargalarına..
Ama sana iyi haberlerim de var.. Gördün mü bilmem İstanbul’u.. Buraların sosyetik semtleri vardır. Yıllardır senin acılarını bilmeyen, bilse de görmeyen, görse de ilgilenmeyen insanların yaşadığı.. İşte o semtler dahi geceleri yürüyor sokaklarda artık. Senin için, sizin için,barış için.. Ha merak etme şimdilik buradakilere gerçek mermi atamıyorlar.. Ama gaz da plastik mermi de fena bak.. gülme..
Hiç ama hiçbir şey senden, senin o 18 yıllık kısacık hayatından değerli değil Medeni.. Ama bir gün kalıcı barış gelende o karakollar okul olacak.. İşte o zaman kimse ölmeyecek.. Biz anladık vasiyetini , barış istiyordun Medeni ve vasiyetini yerine getireceğiz, barış er ya da geç gelecek.. Mutlaka..
 Rahat uyu kardeşim..